İstikrarlı Ve Güven Yaratan En Önemli Kuruluşlardan Biriyiz
1. Ahmet ABALIOĞLU’nu bize kısaca tanıtır mısınız
1974 Denizli doğumluyum. İlk ve orta öğrenimimi Denizli’de, yüksek öğrenimimi ise Amerika Birleşik Devletleri’nde, Boston’da tamamladım. İşletme bölümünden mezun oldum. 1998’de
grup şirketlerimizden Dentaş Kağıt ve Ambalaj A.Ş.’de çalışmaya başladım. 3 sene Dentaş’ta görev yaptıktan sonra şu anda halen çalışmakta olduğum Abalıoğlu Tekstil Sanayi A.Ş’de
ihracat sorumlusu pozisyonuna geldim. İş birim yöneticiliği ve genel müdürlükten sonra halen Abalıoğlu Tekstil Grup Başkan Yardımcısı olarak görev yapıyorum. Ağırlıklı olarak
grubumuzun Mısır’daki yatırım projelerini, uluslararası ilişkilerini ve pazarını takip ediyorum.
2. ABALIOĞLU TEKSTİL’in kuruluşunu ve gelişimini bize anlatır mısınız?
Abalıoğlu Tekstil bu sene 66. kuruluş yıldönümünü kutlayan Abalıoğlu Holding bünyesinde bir kurum. Abalıoğlu Tekstil, 1991 yılında dedemiz Cafer Sadık
Abalıoğlu tarafından 30.000 iğ kapasiteli bir tesis olarak Denizli’de kuruldu. 1997’de kapasitesini ikiye katlayarak yaklaşık 60.000 iğe çıktı ve bu yatırımla yılda 10.000 ton ‘penye karde’
ve ‘open end’ iplik üreten bir şirket haline geldi. Firmamız 3-4 sene öncesine kadar sadece pamuk elyafına dayalı, belli numaralara dayalı ipliklere odaklanmış ve standart mal üreten bir
tesis iken son birkaç yıldır Türkiye’de standart mallarda hem yurt içi hem de yurtdışından gelen yoğun rekabet şartlarından dolayı arayışa girdi. Özetle küresel rekabetin yarattığı
dezavantajları ciddi anlamda hisseden yönetimimiz bazı değişimler yapmak zorunluluğunu farketmiş ve 3 ana strateji üzerinde karar kılmıştır:
1. Ürün çeşitlemesi ile katkı payı yüksek ürünlere odaklanmak.
2. Standart ve emtia niteliğindeki ürünler için yurtdışında üretim merkezleri oluşturmak.
3. Üretim dışında ticaret ile büyüme sağlamak.
Son üç yıldır şirketimiz bu stratejiler doğrultusunda ciddi atılımlar yapıyor. Şu anda Mısır’ın İskenderiye şehrinde 2008 başında hayata geçmesini hedeflediğimiz bir tesisin inşaatı devam
ediyor. Bu fabrikada Türkiye, Avrupa ve Mısır pazarları için %100 pamuk ve selülozik elyaflardan iplik üretilecek. Yılda yaklaşık 4.500 – 5.000 tonluk iplik üretim kapasitesi olacak.
Bunun yanı sıra, ülkemizde de yatırımlarımız devam ediyor. Az önce bahsettiğim gibi katkı payı yüksek, özel ürünler üretmemize olanak sağlayacak şekilde Denizli’deki tesisimizi modernize ediyoruz.
Bu yatırımı da yine 2007’nin son çeyreğinde hayata geçirmeyi ümit ediyoruz. Bu yatırımla beraber 3 yıldan bu yana zaten üretmekte olduğumuz tencel® gibi farklı elyaflara yenilerini ilave edeceğiz.
Ayrıca ticaret konusundan da bahsetmek istiyorum. Şu anda Tanzanya’dan Tayland’a dünyanın çok çeşitli noktalarından iplik tedarik edip satış kadromuzla Türkiye ve Avrupa pazarlarına
satıyoruz. Burada, kendi tesisimizde üretmediğimiz ya da bazı müşteri gruplarının daha ekonomik fiyat beklentilerinden dolayı ithalat yoluyla kullanabildikleri iplikleri alıp satıyoruz. Bu yolla
yarattığımız ciromuz neredeyse üretimden sağladığımız ciroyu yakalar hale geldi.
3. ABALIOĞLU TEKSTİL’in Türk tekstil sektöründeki konumundan ve ileriye yönelik projelerinden bahseder misiniz?
Kurulduğu günden beri ürün ve hizmet kalitesinde tavizsiz bir yaklaşım sergiledi firmamız ve bu sayede de alanında istikrarlı, güven yaratan en önemli kuruluşlardan biri haline geldiğimizi
düşünüyorum. Arkamızda hammadde olarak bizi destekleyen 60 yıllık Abalıoğlu Pamuk şirketimiz sayesinde iplik için çok önemli olan düzenli hammadde tedariğini, dünyanın en nitelikli
pamuklarından olan Ege pamuğunun en seçilmişlerini kullanma şansını bulduk. Bu da uzun yıllar müşterilerimiz ve onların müşterileri için rekabet avantajı yarattı. Ancak az önce de
belirttiğim gibi rekabet koşulları bize; sadece güvenilir hammadde tedariğine dayalı stratejimizin artık yetersiz olduğunu işaret etti.
4. Bu bağlamda Türk tekstil sektörünün dünyadaki yeri ve sorunları nelerdir?
Türkiye önceden tekstilde akıllıca hareket ederek çok önemli yol katetti. Hem ülke idaresi hem de girişimci Türk insanı; Avrupa’ya yakınlık, pamuk üretimimizin oluşu ve ucuz işçilik gibi
avantajlarımızı o yıllarda devletin sağladığı teşvikler ile birleştirerek Avrupa ve Amerika pazarlarına en karmaşık tekstil ürünlerini bile sağlayabilen bir ülke olduğunu ispatladı. Ancak
Türkiye’nin tekstilde üretim ve satış kapasitesini hala standart emtialaşmış düz ürünler oluşturuyor. Bu ürünler de şu anda ölçek ekonomisine dayalı yani çok büyük kapasitelerde iş
yapan ülkelerde hayat buluyor. Bu ülkelerde genel olarak Türkiye’nin doğusunda ve Uzakdoğu’da yer alan ülkeler. Bu açıdan bakıldığında Türkiye gelmiş olduğu noktada halen AB
ülkelerine göre maliyet avantajına sahip olmakla birlikte Asya ve Uzakdoğu ile karşılaştırıldığında dezavantajlı noktadadır. Gelişen bir ekonomide işçilik maliyetlerinin artması doğaldır
ancak enerji maliyetlerinin bu kadar yüksek olması, özellikle makine yoğunluğu yüksek iplik sektörü için ciddi olumsuzluk teşkil ediyor. Bölgesel teşvik uygulaması da sadece bizi değil
Denizli’de yerleşik tüm kuruluşları olumsuz etkiliyor. Tekstilin istihdam yaratmak konusunda çok etkili bir sektör olduğunu hatırlarsak, sorunu aslında biraz da sosyal açıdan ele almak
gerektiğini düşünüyorum. Sektörde yaşanan bir başka sıkıntı da izlenen yanlış politikalar sonucu ülkemizde bir zamanlar çok kıymetli olan Ege pamuğunun artık çiftçiler tarafından tercih
edilmeyen bir ürün haline gelmiş olması. Pamuğumuz sektörü bu noktaya taşıyan en önemli unsurdu ama şu anda iplikçi için çok pahallı bulunmasına rağmen üretici için kazanç
yaratmaması nedeniyle çok az ekiliyor.
5. Çin’in Türk tekstil sektörü üzerindeki olumlu veya olumsuz etkilerini değerlendirir misiniz ?
Aslında durumu sadece Çin değil de tüm doğu ülkeleri olarak ele almak gerekir. Çin, Hindistan, Bangladeş gibi ülkeler iplik üreticileri olarak bizi doğrudan etkilemiyor. Bu ülkeler bizim yurt
içindeki müşterilerimizi ya da onların müşterilerini doğrudan etkiliyor ve biz de dolaylı olarak etkileniyoruz. Bizi doğrudan etkileyen ülkeler, Türkiye’ye doğrudan iplik satan daha çok
Pakistan ve Özbekistan olmak ile beraber en yoğun rekabet, ülkemizin teşvik bölgesinde üretim yapan diğer firmalardan kaynaklanıyor. Zaten hızla artan bu rekabet unsurlarından
hareketle az önce bahsettiğim stratejik kararları uygulamaya koyulduk.