Abalıoğlu Holding CEO su Sayın Dr.Farkuk Güler ile Abalıoğlu Holding ve Türkiye – AB ilişkileri hakkındaki görüşlerini almak için bir söyleşi yaptık...    

 Sayın Güler, bize Abalıoğlu Holding Hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?   

Abalıoğlu Holding in temeli kurucumuz Cafer Sadık Abalıoğlu tarafından bundan elli yıl önce atıldı.    

 Tüm  Abalıoğlu Holding kuruluşları kendisinin koyduğu temel değerlere inançla bağlı kalarak çalışmakta, gelişmeye ve büyümeye açık bir kültürle varlıklarını devam ettirmekte. Çevre korumasına önem gösteren Holding in bu konudaki duyarlılığı, yasal ihtiyaçtan değil, topluma duyulan saygıdan dolayı oluştu. DENTAŞ ve ER-BAKIR atık su arıtma tesisleriyle, çevredeki diğer kuruluşlar için standartlar koydu. Bu yaklaşım DOÇEV Doğa ve Çevre Vakfı nın yaratılmasıyla sürdürüldü. Vakfın amacı topluma örnek olmak ve bu konuda toplumsal bilinci arttırmaktır. Abalıoğlu Grubu çevreye karşı duyarlılığı yanında sosyal alanda da genç nesillere ve eğitime yatırımlar yapmakta. Bugüne kadar Denizli ye 4 İlköğretim Okulu ve bir Fen Lisesi olmak üzere yaklaşık 5.000 öğrencinin modern şartlarda eğitim alabildiği okullar kazandırılmıştır. 1999 yılında kurulan Cafer Sadık Abalıoğlu Eğitim ve Kültür Vakfı ile başarılı, maddi yardıma ihtiyacı olan ve Atatürkçü üniversite öğrencilerine burs imkânı sağlamaktadır.   

Abalıoğlu Holding ve O nun 1550 üzerinde çalışanı, ”sürekli gelişime” ve “yüksek hayat standartlarına” inanarak başarı için hareket edip, geleceğe doğru el ele yürümenin sevincini paylaşırlar.Biz, Dentaş Kağıt şirketimiz olarak, Romanya da yeni bir fabrika kurduk ve deneme üretimine başladık. Bildiğiniz gibi Romanya nın bu yıl sonunda AB ye tam üye olması bekleniyor. Yatırımla ilgili her türlü prosedür AB üyesi diğer ülkelerle aynı seviyeye gelmiş. Romanya daki bu yatırımımız bize yatırım ile ilgili AB regülasyonları hakkında çok şey öğretti. Biz öğrendik fakat zorlanmadık. Bizim Türkiye deki şirketlerimiz AB içerisindeki şirketlerin uyguladığı çevre ve çalışan sağlığı ile ilgili ISO 1400 ve OHSAS 1800 ve bunlar gibi birçok standardı ve hatta daha fazlasını uyguluyor. Yönetim sistemleri olarak yine AB ülkesi şirketlerin uygulamaya çalıştığı EFQM sistemini uyguluyor. Kendi içimizde geliştirip devamlı yenilediğimiz teknoloji ve sistemlerimizle biz bu uygulamaya hazırlanmıştık. Çevre konusunda Türkiye deki mevzuata uyulması durumunda AB standartları için zorluk çekilmez. Çevre ve çalışan sağlığı standartlarının uygulanması konusunda AB ülkeleri çok katı. Biz sanayiciler en kısa zamanda çevre ile ilgili var olan standartları hiç zaman kaybetmeden uygulamaya gönüllü olarak geçirmeliyiz. Bizler; kurum ve çalışanlar olarak, gönüllü çevreci olduğumuz için bunu rahatlıkla yapıyoruz.

Vizyonunuz ve misyonunuz nelerdir?
Vizyonumuz, "Sürekli Gelişme" ve "Yaşamda Kalite" prensipleri doğrultusunda kuruluşlarımızın sektörlerinde Öncü, Lider ve Saygın birer Dünya Şirketi olmalarını hedefliyoruz. Misyonumuz ise, "Önce İnsan" ve "Toplumdan Aldığını Büyüterek Toplumla Paylaşma" ilkelerinden hareketle; çağdaş yönetim sistemlerini uygulayıp kaliteli mal ve hizmetler üreterek ülkemizin sürdürülebilir kalkınmasına katkıda bulunmaktır.

Türkiye  nin AB ile uyum sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?   

 
Türkiye nin Avrupa Birliğine entegrasyon projesini Ülkemizin en önemli toplumsal projesi olarak görüyorum. Bu proje ilerledikçe gerçekleştirilecek yapısal değişiklikler, özellikle hukuk sistemimizdeki temel değişiklikler ve siyasi kriterlerin uygulanması ile oluşacak ortam, gerek sosyal yaşamımızda gerekse iş yaşamımızda ciddi değişiklikler getireceğine inanıyorum.
 
 
 
Abalıoğlu Holding olarak enegrasyon sürecini yakından takip etmeye çalışıyoruz. Kendi bünyemizde AB konularını takip etmesi için bir uzman arkadaş istihdam ettik. Üyesi olduğum İKV, TÜSİAD, DEİK, KALDER gibi Sivil Toplum Kuruluşlarının yaptığı çok değerli çalışmaların bazılarının içinde yer alarak fakat birçok konuyu yakından takip ederek bilgilenmeye ve gerekli tedbirleri önceden almaya çalışıyoruz.

AB üyesi ülkelerdeki meslektaşlarımızın yaşadığı zorlukları inceliyoruz, kendimizde olabilecek kısa, orta ve uzun vade etkilerini analiz ediyor, tedbirlerimizi almaya çalışıyoruz.Avrupa Birliği içinde problemler ve soru işaretleri devam ediyor. Gerek aynı üye ülke içindeki farklı toplum kesimleri gerekse üye ülkeler arasında problemler devam ediyor. AB sistemi, üye ülkelerin kurumları, şirketleri ve vatandaşları tarafından da sorgulanıyor. Avrupa Birliğine ortak yaşam birliğidir deniyor, farklılıkları bir zenginlik olarak alıp ortak değerler üzerine bir toplumsal yaşam kuruluyor deniyor fakat son dönemde bazı AB ülkelerinde yaşanan kimlik çatışmaları kafaların değişmesi için kendi içlerinde de gidecekleri çok yol olduğunu gösteriyor.

 

AB içindeki şirketler global rekabet karşısında rekabet güçlerini kaybediyor, işsizlik artıyor ve bu ortam sosyal ve kültürel çatışmaları körüklüyor. Kültürel farklılıkların yaratıcılıktaki itici gücünü kullanmak yerine çatışma ortamında yaratıcılık köreliyor.

 

Özellikle son on yıldır global dünya düzeni iş dünyasını değiştiriyor, farklı şekiller veriyor. Avrupa Birliği bu yeni dünya düzenine ve bu düzen içindeki iş dünyasının hızına ayak uyduramıyor. Bence AB global dünya düzeni ile başa çıkabilecek yapılanma içinde değil henüz. AB, global dünya düzenini hızlı okuyamıyor, okuduğunu da hızlı devreye sokamıyor. Yeni dünya düzenini gerektiği gibi yönlendiremiyor.Global rekabet ortamında şirketler AB sisteminin çok ötesinde hızlı değişime ayak uydurmak zorunda. Gerek toplumsal yaşamda gerekse iş yaşamında çok hızlı küresel tepki ve refleks var artık.AB ye giriş sürecinde Türkiye de tarımın karşılaşacağı sorunları sıralamaya başladı ilgili kesimler. Tarımda en önemli ürünlerden birisi olan pamuk üretimi global rekabet ortamında yok olmak üzeredir. Rekabet Amerika, Pakistan, Hindistan dan çok hızlı gelmiştir. Pamuk üreticiliği global rekabetteki yaşam savaşını kaybetmek üzeredir. Uzun yıllar alacak AB sürecine tartışılacak bir şey kalmayacaktır. 
Global rekabet tekstil sanayisinin Avrupa da kalan son izlerini de sildi. Şimdi Türkiye de bitiriyor. Biz de tekstil hammaddesi üreticisi olan şirketimizin önemli bir faaliyetini Mısır ve Özbekistan a taşıma kararı aldık. Abalıoğlu Tekstil olarak, Türkiye operasyonumuzda son iki yılda geliştirdiğimiz katma değeri yüksek yeni ürünler üreteceğiz.   
Burada ülke yönetimimizin dikkat etmesi gereken en önemli nokta ortaya çıkacak yeni işsizler olmalıdır. AB sürecinde, özellikle tarımda ortaya çıkacak yeni işsizlere sanayiden işsizler katılacak. İşsizlik bugün ülkemizin büyük bir problemidir fakat önümüzdeki dönemde en büyük problemi olacaktır. Yeni yapılacak sanayi yatırımları kapital yoğun, yüksek otomasyona sahip yatırımlar olacaktır. Bu yatırımların iş yaratma potansiyeli ihtiyacı karşılamakta çok yetersiz kalacaktır. Tekstil sektörünün işsizliğe olan katkısını yeni yapılacak hiçbir sanayi yatırımı sağlamayacaktır.

 

 

 Ben, sadece geçtiğimiz bir ay içinde, AB üyesi ülkelerde 10 tane şirket ve fabrika gezdim, en üst düzey yetkilileri ile görüşüp yaşadıkları problemler konusunda görüş alışverişinde bulundum. En büyük problemlerinden birisi personel giderlerinin yüksekliği. Çok çarpıcı bir örnek vereyim. Görüştüğüm şirketlerden birisi 1988 de devreye aldığı ve 50 kişi ile çalışan fabrikasını söküp Çin e götürüyor, yerli bir ortak ile çalıştıracak bu fabrikayı. Avrupa daki bu fabrika yerine ise sadece bir operatör ile çalışabilecek yeni bir fabrika kuruyor. Günümüzde var olan otomasyon seviyesi sayesinde bunu hem de makul bir yatırım miktarı ile yapmak mümkün. Bu AB sanayicisi bugün var olan en yüksek maliyeti ortadan kaldırmış oluyor. Hedefi, Çin li rakipleri ile AB pazarında Avrupa da üreterek rekabet etmek.   

Avrupa birliğine giriş sürecinde hem işsizliğin azalmasını hem de çalışanlarımızın gelir seviyesinin artmasını bekliyoruz fakat global rekabetin zorlamsı ve otomasyonun geldiği nokta sanayi yatırımlarının artması ile yaratılacak iş çok sınırlı kalacak hatta önümüzdeki dönemde azalacak.   
AB entegrasyon sürecinde Türkiye olarak hızımızı kesmeyecek fakat bilinmeliklerin azalmasını sağlayacak temel değişiklikleri yapabilirsek başarılı oluruz. Bilinmezlikleri çoğu hukuk düzenimizden ve siyasi yapılanmamızdaki yanlışlardan kaynaklanmaktadır. Bu iki konudaki yapısal değişiklikler öncelik almalıdır.